1.  a) Çek İbrazının, TTK ve Çek Kanunu Kapsamında Değerlendirmesi 

Bilindiği üzere çek, ticari hayatın birçok ihtiyacını karşılamakla birlikte, aynı zamanda nakit kullanmanın da getirdiği zorlukları aşmaya yardımcı olan bir kambiyo senedidir. Çekin, güncel ticari hayattaki niteliği gereği, kanun koyucu tarafından her zaman tedavül güvenliği önemsenmiş ve çek bu anlamda sıkı şekil şartlarına tabi tutulmuştur. Bu kapsamda 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 780. maddesinde çekin şekil şartları açıkça sayılmış olup ödeme yeri ve keşide tarihi ile keşide yeri, çekin şekil şartlarından bazılarıdır. 

Ödeme yeri, çekin ihtiyari unsurlarından biri olup ibraz süresinin belirlenmesinde önem taşımaktadır. Kanun koyucu, çekte ödeme yerine ilişkin bir açıklığın bulunmaması durumunda muhatabın ticaret unvanı yanında gösterilen yerin; burada birden fazla yerin bulunması durumunda ise ilk gösterilen yerin ödeme yeri sayılacağı belirtmiştir. Kanun koyucu buna ek olarak ödeme yerinin açıkça gösterilmemesi ve muhatabın ticaret unvanının yanında da ödeme yerini belirlemeye yarayacak bir kaydın yer almaması ihtimalinde çekin muhatap bankanın merkezinin bulunduğu yerde ödeneceğini söyleyerek, ödeme yerini senet metninde ayrıca gösterilmesi zorunlu bir unsur olmaktan çıkarmıştır. Ancak şüphesiz ki çekin bu unsuru ibraz süreleri açısından ciddi bir önem arz etmektedir. 

Yine ibraz süreleri açısından önem arzeden bir diğer unsur ise çekin keşide tarihi ve yeridir. Keşide tarihi, birçok açıdan önem arz etmektedir. Şöyle ki; senedin geçerliliği, ibraz sürelerinin saptanması, keşidecinin ehliyetinin saptanması ve keşidecinin tasarruf yetkisinin olup olmadığı keşide tarihi esas alınarak belirlenecektir. 

Çekte yer alması gereken unsurlar arasında, keşide tarihine ek olarak keşide yeri de belirtilmiştir. Bu kapsamda keşide yeri açıkça düzenlenebilir. Ancak, açıkça keşide yeri çekte gösterilmemiş ise bu tek başına geçersizlik yaptırımına tabi değildir. Keşide yeri gösterilmemiş olan çek, keşide edenin ad ve soyadı yanında yazılı bulunan yerde düzenlenmiş sayılır.  Çekin ibraz süresi de keşide yerine göre belirlendiği için keşide yeri olmayan çek, kambiyo senedi olma vasfını yitirir; ancak havale olarak nitelendirilir. Çekte böyle bir alternatif keşide yerinin bulunmaması durumunda senedin çek vasfını yitirmesi, bu unsurun alternatif zorunlu bir unsur olduğunu ortaya koymaktadır. 

Sonuç olarak kanun koyucu da 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 796. maddesinde ibraz sürelerini belirlerken bu iki unsuru şu şekilde gözönüne almıştır; “Bir çek, düzenlendiği yerde ödenecekse on gün; düzenlendiği yerden başka bir yerde ödenecekse bir ay içinde muhataba ibraz edilmelidir.” 

Çek hamili, çek bedelini elde etmek için, çeki yukarıda yer alan ibraz süreleri içerisinde ödenmek üzere muhatap bankaya ibraz etmelidir. Bu husus Çek Kanunu’nun 3. maddesinde şöyle düzenlenmiştir: “Karşılığı bulunan çek, hesabın bulunduğu muhatap bankanın herhangi bir şubesine ibraz edildiğinde hamilin varsa vergi kimlik numarası saptandıktan sonra ödenir. Ancak çek, hesabın bulunduğu şubeden başka bir şubeye ibraz edildiğinde, o şubece karşılığı sorulmak suretiyle ödenir.” Bu kanun maddesi, aslında TTK m. 795/1’de yer alan “çek görüldüğünde ödenir” kuralının daha ayrıntılı şekli olarak yorumlanabilir. Nitekim çek ile ilgili takibe geçebilmek için de usulüne uygun bir ibraz ve “karşılıksızdır” işlemi yapılması gerektiği Çek Kanunu’nun 8. maddesi 3 fıkrasında şu şekilde ifade edilmiştir; “İleri düzenleme tarihli çekle ilgili olarak hukukî takip yapılabilmesi için, çekin üzerindeki düzenleme tarihine göre kanunî ibraz süresi içinde bankaya ibraz edilmesi ve karşılıksızdır işlemine tabi tutulması şarttır.Dolayısıyla bu maddeden anlaşdığı üzere; çekin yetkili ve meşru hamilinin takip hukukuna ilişkin haklarını kullanabilmesi, çekin ibraz süresi içerisinde ve usulüne uygun şekilde muhatap bankaya ibraz edilmesine bağlanmıştır. 

Çekin karşılıksız olması nedeniyle ödenmediği durumlarda; çeki ödeme için kanuni ibraz süresi içerisinde muhatap bankaya ibraz eden ve karşılıksız olduğunu yine kanuni süresi içerisinde tespit ettiren hamilin, keşideci dâhil müracaat borçlularına kambiyo senetleri hakkındaki özel takip usullerine göre başvurma hakkı olacaktır. Burada yetkili hamilin başvurma hakkını kullanabilmesi için hem çeki TTK madde 796’da öngörülen ibraz süreleri içinde muhataba ödenmek üzere ibraz etmiş olması hem de ibraza rağmen ödenmediğini TTK madde 808’de belirtilen yollardan biri ile tespit ettirmiş olması zorunludur.  Ancak bu aşamada belirtmek gerekir ki çekin ibrazı yahut ödenmeme durumunun tespit edilmesi mücbir bir sebep ile mümkün değilse; kanun koyucu, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 811. maddesi kapsamında çekte ibraz sürelerinin mücbir sebebin sonuna kadar uzayacağını öngörmüş hatta öyle ki bu mücbir sebebin on beş günden fazla sürmesi halinde artık çekin ibrazına ve ödenmeme durumunun tespitine gerek kalmaksızın hamilin başvurma hakkını kullanabileceğini kapsama almıştır. 

Ülkemizde görülmekte olan COVID-19 salgın hastalığının ise çekte ibraz sürelerine etkileri, covid-19 salgın hastalığının mücbir sebep sayılıp sayılamayacağı ve bu salgın hastalık kapsamında yapılan düzenlemelerin çekte ibraz sürelerini kapsayıp kapsamadığına ilişkin tartışmalar tam da bu noktada kendisini göstermektedir. 

  1.  b) Covid-19 Salgın Hastalığı Kapsamında Getirilen Düzenlemeler Işığında Çekte İbraz Süreleri

26.03.2020 tarihinde 31080 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 7226 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un yargılamaya ilişkin süreleri tehir eden Geçici 1. Maddesi şu şekildedir; 

GEÇİCİ MADDE 1 – (1) Covid-19 salgın hastalığının ülkemizde görülmüş olması sebebiyle yargı alanındaki hak kayıplarının önlenmesi amacıyla;

a) Dava açma, icra takibi başlatma, başvuru, şikâyet, itiraz, ihtar, bildirim, ibraz ve zamanaşımı süreleri, hak düşürücü süreler ve zorunlu idari başvuru süreleri de dâhil olmak üzere bir hakkın doğumu, kullanımı veya sona ermesine ilişkin tüm süreler; 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile usul hükmü içeren diğer kanunlarda taraflar bakımından belirlenen süreler ve bu kapsamda hâkim tarafından tayin edilen süreler ile arabuluculuk ve uzlaştırma kurumlarındaki süreler 13/3/2020 (bu tarih dâhil) tarihinden,

b) 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu ile takip hukukuna ilişkin diğer kanunlarda belirlenen süreler ve bu kapsamda hâkim veya icra ve iflas daireleri tarafından tayin edilen süreler; nafaka alacaklarına ilişkin icra takipleri hariç olmak üzere tüm icra ve iflas takipleri, taraf ve takip işlemleri, yeni icra ve iflas takip taleplerinin alınması, ihtiyati haciz kararlarının icra ve infazına ilişkin işlemler 22/3/2020 (bu tarih dâhil) tarihinden,

itibaren 30/4/2020 (bu tarih dâhil) tarihine kadar durur. Bu süreler, durma süresinin sona erdiği günü takip eden günden itibaren işlemeye başlar. Durma süresinin başladığı tarih itibarıyla, bitimine on beş gün ve daha az kalmış olan süreler, durma süresinin sona erdiği günü takip eden günden başlamak üzere on beş gün uzamış sayılır. Salgının devam etmesi halinde Cumhurbaşkanı durma süresini altı ayı geçmemek üzere bir kez uzatabilir ve bu döneme ilişkin kapsamı daraltabilir. Bu kararlar Resmî Gazete’de yayımlanır.

(2) Aşağıdaki süreler bu maddenin kapsamı dışındadır:

a) Suç ve ceza, kabahat ve idari yaptırım ile disiplin hapsi ve tazyik hapsi için kanunlarda düzenlenen zamanaşımı süreleri.

b) 5271 sayılı Kanunda düzenlenen koruma tedbirlerine ilişkin süreler.

c) 6100 sayılı Kanunda düzenlenen ihtiyati tedbiri tamamlayan işlemlere ilişkin süreler. (…)”

Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında bu madde incelendiğinde lafzi olarak ulaşılabilecek sonuçlar ise şu şekildedir; 

Öncelikle çeke dayalı talep hakkı ancak çek ibraz sürelerine uygun bir şekilde ibraz edilirse muaccel hale gelir ve temerrüt sebebi ile kanunen öngörülen hukuki ve idari yaptırımlar uygulanabilir.  Bu anlamda başvuru hakkının yetkili hamil nezdinde doğduğu an, çekin usulüne uygun ibrazı ve ibraza rağmen ödenmediğini TTK’nın 808. maddesinde belirtilen yollardan biri ile tespit edilmiş olmasıdır. Yukarıda paylaşılan 7226 sayılı Kanun’un Geçici 1. Maddesi’nde ise 30.04.2020 tarihine kadar duracağı belirtilen süreler sınırlı sayıda sayılmamış ve “bir hakkın doğumu, kullanımı veya sona ermesine ilişkin tüm süreler” ifadesi tercih edilmiştir. Bu durumda hamilin talep hakkının, süresinde ibraz ve ödememenin usule uygun tespiti ile gündeme geleceği ve kanun lafzı ile değerlendirildiğinde bir hakkın doğumuna ilişkin olan bu ibraz süresinin de tehir edildiği değerlendirmesi yapılabilir.

Ayrıca maddenin 7226 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin 2. fıkrasında şu ifadeye yer verilmiştir; 

“(2) Aşağıdaki süreler bu maddenin kapsamı dışındadır:

a) Suç ve ceza, kabahat ve idari yaptırım ile disiplin hapsi ve tazyik hapsi için kanunlarda düzenlenen zamanaşımı süreleri.

b) 5271 sayılı Kanunda düzenlenen koruma tedbirlerine ilişkin süreler.

c) 6100 sayılı Kanunda düzenlenen ihtiyati tedbiri tamamlayan işlemlere ilişkin süreler. (…)”

Bu ifadenin lafzi yorumu ile çıkarılabilecek sonuç; kanun koyucunun kapsam dahiline almadığı süreleri sınırlı sayıda tutup, kalan tüm süreleri durdurduğuna yönelik olabilir. Dolayısıyla madde metni üzerinden yapılan bu yorum ile çekte ibraz sürelerinin durduğu sonucuna ulaşmak mümkündür. 

Ancak yine 7226 sayılı Kanun ile getirilen bu düzenlemenin lafzi yorumu, bizi çekte ibraz sürelerinin kapsam dahilinde olup olmadığına yönelik götüreceği bir başka alan ise şudur; madde metninin başında tercih edilen “Covid-19 salgın hastalığının ülkemizde görülmüş olması sebebiyle yargı alanındaki hak kayıplarının önlenmesi amacıyla” cümlesi, söz konusu sürelerin maddi hukuka ilişkin mi yoksa usul hukukuna ilişkin mi tehir edildiğine yönelik ciddi bir kafa karışıklığı meydana getirmektedir. Her ne kadar madde metninde; “ibraz ve zamanaşımı” ifadesi tercih edilmiş olsa da bu “ibraz” ifadesinden anlaşılması gereken olgunun yargı alanındaki usuli işlemlere yönelik ibraz süresi mi olduğu, maddi hukuk kapsamında hak düşürücü sürelere yönelik ibraz süresi mi olduğu açık değildir. Burada pek tabi ki usul hukuku anlamında delillerin ibrazı, ticari defterlerin ibrazı vb. usuli işlemler de kastediliyor olabilir. Maddenin “yargı alanındaki hak kayıplarını önlemek amacıyla” şeklinde başlıyor olması ve önemli bir kısmının usul hukuku anlamındaki süreleri önceliyor olması, maddenin yorumu ile çekte ibraz sürelerinin tehir edilen süreler kapsamında olmadığı sonucuna da götürebilecektir. 

Dolayısıyla 7226 sayılı Kanun ile getirilen ve süreleri tehir eden bu madde, metni itibari ile çekte ibraz sürelerini kapsayıp kapsamadığına ilişkin açık bir hüküm değildir ve uygulamada da ciddi hak kayıplarına yol açabilecek niteliktedir.  

  1.  c) Covid-19 Salgın Hastalığının, Çekin İbrazı Açısından Mücbir Sebep Teşkil Edip Etmeyeceğine Yönelik Değerlendirme 

Bilindiği üzere mücbir sebep, bir hukuki ilişkide tarafların üstlendikleri edimlerin ifasının, tarafların iradeleri dışında ve öngörülemez sebeplerle objektif bir biçimde imkânsız hale gelmesidir. Bir olayın, hukuken “mücbir sebep” kabul edilebilmesi için hukuki işlem yapılırken öngörülemeyen, meydana gelmesi veya etkisi açısından kaçınılmaz ve üstesinden gelinmesi imkânsız olan somut bir olay olması gerekir. Netice itibari ile hukuki ilişkinin taraflarından birinin, üzerine düşen edimi bu imkansızlık ile illiyet bağı kapsamında yerine getirememesi gerekir. 

Şu anda (03.04.2020 tarihi itibari ile) ülkemizde, COVID-19 salgın hastalığı sebebi ile herhangi bir OHAL uygulaması ya da kapsamlı bir sokağa çıkma yasağı düzenlenmemiş olup banka ve kredi kuruluşları olağan faaliyetlerine devam etmektedirler. Şüphesiz burada akla gelen soru; meydana gelen COVID-19 salgını sebebi ile İçişleri Bakanlığı’nın yayınlamış olduğu genelge kapsamında; Sağlık Bakanlığı ve Bilim Kurulu’nun tavsiyeleri doğrultusunda, İl İdaresi Kanunu’nun 11/C maddesi ve Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun 27. Ve 72. maddeleri kapsamında 21.03.2020 tarihi, saat 24.00’ten itibaren 65 yaş üstü ve akciğer, böbrek yetmezliği, kalp/damar hastalığı, hipertansiyon vb. kronik hastalığı olanların ikametlerinden dışarı çıkmalarının yasaklanmış olması olacaktır. Bu durumda yetkili hamilin bu genelge kapsamında yer alması sebebi ile sokağa çıkmasının imkansız olması ve bu imkansızlık ile hamili olduğu çeki ibraz edememesi arasındaki illiyet bağının kurulabilmesi açısından ilgili genelge Yargıtay ve yerel mahkemeler tarafından dikkate alınabileceği gibi henüz bu salgın hastalığın tüm hukuki ilişkiler için mücbir sebep teşkil edeceğinden bahsetmek mümkün değildir. 

Dolayısıyla 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 811. maddesi kapsamında öngörülen ve çekin mübir sebep dolayısı ile ibraz edilememesini düzenleyen hükmün uygulama alanı bulabilmesi için devlet eliyle çok daha kapsamlı tedbirlerin alınmış olması ve ibrazın bu tedbirler kapsamında imkansız hale gelmesi gerektiği düşünülebilir. Örneğin COVID-19 kapsamında şehirlerarası ulaşımın tamamen durdurulması ihtimalinde, yazımızın başında belirttiğimiz gibi düzenlendiği yerden başka bir yerde ödenecek olan çekler açısından bir imkansızlık hali gündeme gelebilecek ya da kapsamlı bir sokağa çıkma yasağı düzenlemesinin getirilmesi durumunda çekin ibrazı herhangi bir şekilde imkansız hale gelebilecektir. Bugün itibari ile İçişleri Bakanlığı tarafından yayınlanan genelge dışında kalan vatandaşların, ellerinde bulunan çeki ibraz etmesinin önünde, bu denli “imkansız” bir maddi engel bulunmadığı kanaatindeyiz. 

  1.  d) Sonuç ve Kanaat

Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında; sürelerin tehir edilmesine ilişkin maddenin metni itibari ile yoruma açık ve çekte ibraz sürelerini kapsayıp kapsamadığının tartışmalı olması, mücbir sebep kavramının süreç içerisinde yaşanacak olan gelişmelere bağlı olması gibi nedenler ile bir hak kaybına sebebiyet vermemek açısından çeke ilişkin 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile öngörülen ibraz sürelerine itibar edilmesinde fayda olacağı kanaati hasıl olmuştur. 

Yorum Yap